ESOGÜ Öğretim Üyesi Özabacı: “Her şeyi çok çabuk tükettiğimiz gibi sevgileri, aşkları da çok çabuk tüketebiliyoruz”
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi (ESOGÜ) Eğitim Fakültesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Ana Bilim Dalı Başkanı ve Aile Terapisti Prof. Dr. Nilüfer Özabacı, tüketim toplumu haline gelindiğine dikkati çekerek, “Her şeyi çok çabuk tükettiğimiz gibi sevgileri, aşkları da çok çabuk tüketebiliyoruz” dedi.
Prof. Dr. Özabacı, “Sevgililer Günü” dolayısıyla öne çıkan “aşk” kavramı hakkında AA muhabirine yaptığı açıklamada, aşkın, insanlık tarihi boyunca felsefi ve edebi bir çok tanımı bulunduğunu belirtti.
Aşkı, kişinin tamamen duygusal bir yoğunlukla partnerine odaklandığı ve benliğini unutup tamamen karşısındakinde kendini bulmaya çalıştığı bir illüzyon hali olarak tanımlayan Özabacı, aşk halinin kişileri, duygu ve düşüncelerinin yanı sıra biyokimyasal olarak etkilediğini dile getirdi.
Söz konusu durumdaki bireylerin, yoğun mutluluk hali, pozitiflik, karşısındaki eşe yönelik ilgi ve duygu yoğunluğu yaşadığı, olumsuzlukları gözardı ettiği ve kendini çok daha iyi hissettiği bir ruh hali içine girdiğine değinen Özabacı, “Aşk dönemsel bir şey, belirli dönemlerde yaşanıyor” diye konuştu.
Özabacı, bu yoğun duygu yoğunluğu halinin sürekliliğinin çiftler tarafından beklenmemesi gerektiğini aktardı.
Aşkın 6 hali
Aşkın 6 çeşidi olduğunu anlatan Özabacı, her zaman tek bir kavram olarak tanımlandığını ancak kişiye ya da karşılıklı ihtiyaca göre çeşitli biçimlerde yaşanabildiğini ifade ederek, şöyle konuştu:
“Bunlar, ‘tutkulu aşk’, ‘arkadaşça aşk’, ‘oyun gibi aşk’, ‘sahiplenici aşk’, ‘mantıklı aşk’, ‘özgeci aşk’. Tutkulu aşk, fiziksel bir çekimin bulunduğu, iletişimde açık, ilişkide güvende olma ve güvenli bağlanmanın söz konusu olduğu bir durum. Arkadaşça aşk, daha çok paylaşım ve o kişinin hayatında olmasından dolayı kendini iyi hissetme biçimidir. Yani arkadaşlığın ön planda olduğu zamanda gelişen aşk durumu. Oyun gibi aşk, adından da anlaşıldığı üzere, daha eğlenceli ve dinamizm içinde olan bir aşk. Bu aşkta, bağlayıcılığı düşük fakat eğlencesi ön planda. Sahiplenici aşk ise tutkulu aşk ve oyun gibi aşk türlerinin bir araya gelmesiyle oluşuyor. Burada kıskançlık, güvensizlik gibi belirli olumsuz durumlar da yaşanabiliyor. Bu, bir süre sonra daha rahatsız edici olabiliyor. Mantıklı aşka baktığımızda ise daha çok arkadaşça aşk ve oyun gibi aşk türlerinin birleşiminden meydana geldiğini, eğitim, meslek, aile gibi bazı özellikler dikkate alınarak, kişilerin uyumu ve devam edebileceğine yönelik, gelecek hedefiyle ortaya çıkan bir aşk durumunu gözlemliyoruz. Özgeci aşk ise arkadaşça aşkla, tutkulu aşkın bir araya gelmesiyle, kişi karşısındakinin kusurlarını biraz daha göz ardı ediyor ve ona bağlanma, destekleme yönünde bir eğilimi oluyor.”
“Tüketici toplumuz”
Kişilerin, aşkı bulmak özlemiyle, kısa süreli karşılıklı arkadaşlıklar yaşadığını söyleyen Özabacı, “Bunlar gerçekten tüketici toplum olmamızla çok alakalı. Her şeyi çok çabuk tükettiğimiz gibi sevgileri, aşkları da çok çabuk tüketebiliyoruz. Doya doya yaşayamıyoruz. Bu, kişilerin bakış açısıyla çok bağlantılı, hayatı nasıl yaşıyorsak, elbiselere, eşyalara nasıl davranıyorsak, çevremizdeki insanlara da öyle davranma biçimini benimsiyoruz. Böyle olunca karşılıklı ilişkilerde güveni sarsıcı, üzücü sonuçlar ortaya çıkabiliyor” ifadelerini kullandı.
Evlilik öncesi üç farklı dönemin olduğunu anımsatan Özabacı, şöyle devam etti:
“Birincisi, anne çocuk ilişkisi gibi, bireyler o karşılıksız sevgiyi, başkalarında bulmaya çalışarak, sevgi, şefkat ihtiyaçlarının giderilmesi adına yaşanan bir dönem. Bu dönemde kişiler gerçekleri görmeden yaşıyor. İkinci evre ise ‘ikili bağımlı dönem’, bu evrede aşk devam ediyor ancak kişilerin sahiplendiği, tutkulu bir bağlanma dönemi yaşanıyor. ‘Ben’ kavramı kalmıyor. Üçüncü evre ise ‘bağımlılık dönemi’nde insanlar bir süre sonra kendilerine dönüyorlar. ‘Benim isteklerim neler?’ gibi sorgulamalara başlıyorlar ve biraz daha bağımsız olma ihtiyacı doğuyor. Birey, gerçekleri görmeye başlıyor. Çiftler eğer aynı evreyi yaşıyorlarsa, geleceğe yönelik devam edebiliyorlar. Eğer farklı dönemdelerse daha çok çatışma ve sorun yaşanıyor. Bu çatışma ve sorunlar bazen evlilik içerisinde de hayat boyu devam edebiliyor.”
Sevgililer Günü
Özabacı, Sevgililer Günü’ne ilişkin ise şunları bildirdi:
“Bu günlerde de tüketim toplumunun birer üyesi olduğumuzu fark ediyoruz. Karşımızdaki kişinin varlığını sanki o günlerde hissedip, hediye almak, özellikle bir şey yapmak zorunluluğu ortaya çıkıyor. Bunlar moda olan davranışlara bağlı olarak ortaya çıkıyor. Oysa bunlara katılmıyorum. İnsanlar tabi ki her gün kutlama yapamazlar, birbirlerine sevgililer günüymüş gibi davranamazlar ama sevildiğini, saygı duyulduğunu, önemsendiğini hissettirmesi çok önemli. Özel bir şey yapılması için bugünlerin beklenmesi gerekmiyor. Özen ve güven çok önemli, çiftler bunları yüksek tutarlarsa, mutlu beraberlikler geçirebilirler, fikrindeyim.”