Kuleye çıkınca inanılmaz bir Göteborg, Marstrand ve deniz manzarası karşılıyor insanı. Denizden dönen yelkenliler, puslu hava ve bulutlardan kaçar gibi kıyıya yönelmiş…
Kuleye çıkınca inanılmaz bir Göteborg, Marstrand ve deniz manzarası karşılıyor insanı. Denizden dönen yelkenliler, puslu hava ve bulutlardan kaçar gibi kıyıya yönelmiş…
Normal 0 21 false false false MicrosoftInternetExplorer4
Normal 0 21 false false false MicrosoftInternetExplorer4
Göteborg rıhtımından hareket ettiğimiz tekneyle Marstrand kıyılarına yanaşırken, bu şehre ve bu adaya geldiğim ilk günü hatırladım. Göteborglu arkadaşım Carina Small İsveçlilerin hiç de alışık olmadığı 38 derecelik o sıcak yaz gününde adaya gitmeyi teklif ettiğinde hemen kabul etmiştim.
Akşamda yelkencilerin denizden döndükten sonra yaptıkları kutlama vardı… Neyse; yanaştıktan sonra yat limanının kıyısındaki parke taşları adımlayarak kaleye doğru yürümeye başlıyoruz. Hafızamın bir köşesinde gizlenmiş her şey gerisin geri geliyor. Hotel Tenan’ın önüne gelip yüzümü denize sırtımı kaleye dönüyorum; tıpkı önceki seferde yaptığım gibi. Tamburalarda yürümüş, bir ara durup fotoğraf çekmiştim. Bir yandan da Carina’nın Marstrand Adası’na dair anlattıklarını dinliyordum. Küçük dükkânlar veminik oteller, sağlı sollu sokaklara sıralanmış aynen duruyorlar. Bu kez yanımda rehberimiz Adrian var. Adrian’ın hikâyesi de ilginç: Yıllar önce otostop yaparak Türkiye’ye gelmiş ve aylarca çeşitli şehirlerde kalmış. Hatta biraz da Türkçe öğrenmiş. Türkiye deyince gözlerinin içi gülüyor… Deniz fenerinin bulunduğu Pater Noster Adası’na doyamayıp uzun kaldığımızdan,Marstrand’a gelişimiz de uzuyor. Dolayısıyla Carsten Kalesi kapanmak üzere. Adrian’ın tanıdığı görevli Hugo ile karşılaşıyoruz kapıda. Şanslıyız! Çünkü Hugo bizi kale kapandıktan sonra içeri alıyor… Artık kalede, otelde kalan birkaç misafiri saymazsak yalnızız.
En çok işittiğim kelimeler
Kuleye çıkınca inanılmaz bir Göteborg, Marstrand ve deniz manzarası karşılıyor. Denizden dönen yelkenliler, puslu hava ve bulutlardan kaçar gibi kıyıya yönelmiş…
Evlerin renkli çatıları, etrafa serpiştirilmiş İsveç bayrakları, bulutların arasında ısrarla kendini göstermeye çalışan güneş,manzarayı tamamlıyor. Soluklanıyoruz ve aşağıya önce şapele, ardından bahçeye, sonunda zindanlara ve koğuşlarına iniyoruz. Bu arada Hugo bolca bilgi veriyor: Komutan, askerler,mahkûmlar, işkenceler… En çok işittiğim kelimeler. Saat akşamın 9’u olsa da hava hâlâ aydınlık. Ancak bir yağmur, bir fırtına patlayacak gibi her an ama olmuyor. Tekrar sahile iniyoruz. Boydan boya adımlıyoruz bu kez sahili. Akşam olunca herkes kıyılarda. Kimi balık tutuyor, kimi teknesini yanaştırıyor, temizliyor. Kıyıya sıralanan lokantalarda da bir kalabalık var artık. Bu arada aniden bulutlar uzaklaşıyor. Tam hava karardı kararacak derken, güneş çıkıyor ve gökyüzü aydınlanıyor. Daha doğrusu önce sararıyor, ardından kızıla, sonra geceye dönüyor… Geçen 10 yıla rağmen her şey yerli yerinde…
Manzaraya karışan tarih
Marstrand İsveç’in güneybatısında, hemen Göteburg kıyısına komşu bir ada kenti. Kuzey Denizi’nin kayalık kıyılarına oturmuş, bir balıkçı ve denizci mekânı. Özellikle mevsim yaz ise mutlaka ziyaret edilmesi gereken bir yer. Tabii bu mevsimde turistlerin ve Göteborgluların akınına uğradığını belirtmeliyiz. Tarihi ortaçağa kadar uzanan Marstrand, adını Marstrandsön Adası’ndan alıyor. Marstrand’ın en yüksek tepesinin üzerine yapılan Carlsten Kalesi’yse adını kaleyi yaptıran İsveç kralı Carl Gustav’dan alıyor. Kale, yıllarca komşu ülkelerle yapılan savaşlarda bir kalkan görevi görmüş ve 17’nci yüzyıldan beri yıkılmadan ayakta… Kale sizi tarihte bir yolculuğa çıkarıyor; hücreler, mutfak, darağacı, dövme silah atölyesi ve göz kamaştırıcı bir manzara sunan kulesi… 18’inci yüzyılın son çeyreğinde III. Gustav sayesinde serbest liman konumuna alınan Marstrand, uzun yıllar önemli bir ticaret limanı olmuş. Bugün yelken sporuyla öne çıkıyor. Özellikle yaz aylarında pek çok yelken yarışı ve buna bağlı aktiviteler düzenleniyor. Dünyanın en iyi yelken takımlarının geldiği World Match Racing Tour’da tekneler fiziksel yeteneklerinin sınırlarını zorluyor.
İnce kumlu plajlar
Bu küçük ada şehri, son zamanlarda şehir olan ve anakaraya köprü erişimi sağlanan komşu ada Koon ile biraz daha genişledi. Ada özellikle Güney Kumlar ve Kuzey Kumlar plajlarıyla, yani deniz-kum-güneş üçlüsüyle öne çıkıyor.Mayıs ayından eylüle dek ince kumlu plajları dolup taşıyor. Adanın etrafında yürüyüşe çıkmadan adayı keşfet mekmümkün değil. Adanın etrafında bulunan bu yürüyüş yolları Batellet’ten başlayıp Ejdergatan’ın sonunda bitiyor. “Dev Tencere” adı verilen çukurları da yürüyüş yolu boyunca görebilirsiniz. Mağaralar savaş zamanlarında sığınak işi görmüş. Marstrand, uzun tarihinde çok el değiştirmiş fakat uzun zaman Danimarka’nın hegemonyası altında kalmış. Ne yazık ki kentin tarihi de yoksulluk ve sefalet içinde geçmiş. Onların bu durumdan kurtulmalarıysa lezzetli “ringa balığı”yla olmuş.Marstrand, 30 yıldır ringa ve balıkçılık merkezi… Bir de inanç konusu var! Serbest liman olduktan sonra suçluların sığınağı haline gelen adada din özgürlüğü gelişmiş. İskandinavya’nın ilk sinagogu da burada kurulmuş. Tarihi evleriyle kentin en iyi korunmuş evi Hospitalsgatan’da bulunan “Bonanderskahuset”. Ev neredeyse orijinalliğinden hiçbir şey kaybetmemiş. Geçen zamanda lise, belediye başkanlığı ofisi, yaz tiyatrolarının salonu gibi çeşitli amaçlarla da kullanılmış. Tarihsel zenginliği, güzel evleri, etkileyici kalesi, kafe ve restoranları, eğlenceli yelken yarışlarını gördükten sonra insanların neden buraya akın akın geldiklerini anlamak kolay. Bu ada her tadı bulabileceğiniz harika bir tatil sunuyor.
Pater Noster
Pater Noster, hem İsveç’in o meşhur deniz fenerinin hem de batı kıyısındaki küçük adaların adı. “Babamız” anlamına gelen Pater Noster, denizciler için gerçekten bu anlamı taşıyor. Çünkü orada balıkçılık esas geçim kaynaklarından. 1750’lerde tamamen demirden inşa edilen deniz feneri, yerden 32 metre yükseklikte. Fakat onu asıl önemli yapan üzerindeki süslemeler. Kubbe şeklindeki çatıya değer katan bronz aslan başı süslemeli merdivenler feneri farklı kılan özelliklerden.
İsveç’in en ilginç suçlusu
Lars Larsson Molin, namı diğer Lasse-Maja, kadın giysileri giyerek kimlik değiştiren İsveçli “ünlü” bir suçlu. 1785-1845 arasında yaşamış. Lasse, asıl ismi olan Lars’ın yaygın kullanımı. Maja ise bir kadın ismi olan Maria’nın yaygın kullanımı. Dolayısıyla bu lakap bir yandan onun belirsiz cinsel kimliğini tanımlarken, diğer yandan işlediği suçlar esnasında kullandığı yöntemi de ifade ediyor. Lasse-Maja özellikle zengin insanları soyan bir hırsız olarak kısa sürede nam salmış. Özelliği, kurbanlarını savunmasız yakalayabilmek ve suç mahallinden sıvışabilmek için kadın kılığına bürünmesi. Hatta bazen amacı uğruna erkeklerle flört ettiği bile biliniyor. Ama bu kılık değiştirmenin altında sadece “profesyonel” nedenler yatmıyor, kendini kadın giysileri içinde daha rahat hissettiğini söylemişliği de var! Anılarda ve günlüklerde değinilen, roman ve filmlere konu olan Lasse-Maja, aslında İsveç tarihinin en ünlü travestisi, hatta romantikleştirilmiş bir ikon. Bir kiliseden gümüş çaldıktan sonra 1813’te yakalanmış ve Marstrand’daki Karlsten Kalesi’nde ömür boyu hapse mahkûm edilmiş. Bir tutuklu olarak örnek tavırlar sergileyince, nispeten rahat bir tutukluluk geçirmiş, hatta Marstrand’a tatile gelen üst sınıf ziyaretçiler açısından “turistik cazibe merkezi” haline bile gelmiş. Ziyaretçilerinden biri olan dönemin veliaht prensi, İsveç Kralı XIV. Carl tarafından affedilmiş. 1839’da serbest bırakılmış.
İsveç’te Nerede ne yenir?
Restaurana Grant Marstrand
Grant Hotel Tenan girişinde bulunan ödüllü restoran İskandinav mutfağının önemli temsilcilerinden. Deniz ürünlerindeki ünü tartışmasız; ıstakoz, istiridye ve karides oldukça başarılı.
Lasse Majakrog
Adanın en ünlü balık restoranlarından biri. Taş fırında yaptıkları “Pizza Nouveau” da mutlaka denenmeli.
Bergs Konditori
Denizci kahvaltısı çok başarılı, eğer adaya sabah giderseniz mutlaka uğrayın. Ve kendi pişirdiği ekmeklerle hazırladığı sandviçleri deneyin. Bu arada adanın en iyi mazaralarından birine sahip olduğunu söylemeliyim.
Haber: Levent Özçelik